Gönül Hancım
Innkeeper of My Heart
gönül: heart
han: inn
hancı: innkeeper
Gönül hancım, için yansın senin, gidiyorum
Innkeeper of my heart, let your soul burn, I’m leaving
gönül: heart
hancı: innkeeper
iç: inside, soul
yanmak: to burn
gitmek: to go
Benim sancım Şirin kadar ağır değil
My pain is not as heavy as Şirin’s
benim: my
sancı: pain
ağır: heavy
değil: not
Ferhat gibi dağlar delsen yine de
Even if you carved through mountains like Ferhat
Ferhat: (legendary lover)
gibi: like
dağ: mountain
delmek: to pierce
Yerin benim yanım değil
Your place is not beside me
yer: place
benim: my
yan: side
değil: not
Nasıl dersin “seni sevdim”, yalan biliyorum
How can you say “I loved you”? I know it’s a lie
nasıl: how
demek: to say
sen: you
sevmek: to love
yalan: lie
bilmek: to know
Benim kalbim senin kadar sağır değil
My heart is not as deaf as you
benim: my
kalp: heart
senin: your
kadar: as, as much
sağır: deaf
değil: not
İnanmaya gücüm yetse gider miyim?
If I had the strength to believe, would I leave?
inanmak: to believe
güç: strength
yetmek: to be enough
gitmek: to go
Sevda dağım kolay değil
My mountain of love is not easy to cross
sevda: love
dağ: mountain
kolay: easy
değil: not
Neler gelir, neler geçer içinden
So much comes and goes through your mind
ne: what
gelmek: to come
geçmek: to pass
iç: inside
Yüzün ağlar, için güler göçümden
Your face weeps, your soul smiles at my leaving
yüz: face
ağlamak: to cry
iç: inside
gülmek: to smile
göç: departure
Kaçıyor mu sanıyorsun gözümden?
Think you can hide it from my eyes?
kaçmak: to escape
sanmak: to think
göz: eye
Nasıl desem asıl yerim, cennet olsa yanın değil
How to put it—my true place, even if it were heaven, is not by your side
nasıl: how
demek: to say
asıl: true, real
yer: place
cennet: heaven
yan: side
değil: not
Ölümsün sonunda sen
In the end, you are death itself
ölüm: death
sen: you
