Kuzu Kuzu
Obediently
kuzu kuzu: obediently, like a lamb
kuzu: lamb
Bak, kırıldı kolum kanadım
Look, my arms and wings are broken
bak: look
kırılmak: to be broken
kolum: my arm
kanadım: my wing
Olmadı, tutunamadım
It didn’t work, I couldn’t hold on
olmak: to be / to happen
tutunamamak: to not be able to hold on
Zor, yokluğun çok zor
Hard, your absence is so hard
zor: hard
yokluk: absence
çok: very
Alışamadım
I couldn’t get used to it
alışmak: to get used to
-amadım: I couldn’t
Vur, vur bu akılsız başı
Hit, hit this foolish head
vurmak: to hit
akılsız: foolish
baş: head
Duvarlara, taşlara vur sevabına
Hit it against walls, stones, for good deed
duvar: wall
taş: stone
vurmak: to hit
sevap: good deed
Sonra affet, gel bas bağrına
Then forgive, come and press me to your chest
sonra: then
affetmek: to forgive
gelmek: to come
basmak: to press
bağır: chest
Süzüldüm, eridim, sensiz olamadım
I withered, melted, couldn’t be without you
süzülmek: to wither
erimek: to melt
sensiz: without you
olamamak: to not be able to be
İşte kuzu kuzu geldim
Here I came obediently
işte: here
kuzu kuzu: obediently
gelmek: to come
Dilediğince kapandım dizlerine
I bowed down to your knees as you wished
dilediğince: as you wished
kapanmak: to bow down
diz: knee
Bu kez gururumu ateşe verdim
This time I set my pride on fire
bu kez: this time
gurur: pride
ateş: fire
vermek: to give / to set
Yaktım da geldim
I burned it and came
yakmak: to burn
gelmek: to come
İster at, ister öp beni
Throw me away or kiss me
ister: whether
atmak: to throw
öpmek: to kiss
ben: me
Ama önce dinle, bak gözlerime
But first listen, look into my eyes
ama: but
önce: first
dinlemek: to listen
bakmak: to look
göz: eye
İnan, bu defa anladım durumu, tövbeler ettim
Believe me, this time I understood the situation, I repented
inanmak: to believe
bu defa: this time
anlamak: to understand
durum: situation
tövbe etmek: to repent
