Her Şey Seninle Güzel
Everything Is Beautiful With You
her: every
şey: thing
seninle: with you
güzel: beautiful
Her şey seninle güzel, yolda yürümek bile
Everything is beautiful with you, even walking down the road
her: every
şey: thing
seninle: with you
güzel: beautiful
yol: road
yürümek: to walk
bile: even
Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile
Even chasing impossible dreams
olmak: to be
düş: dream
peşinde: after, in pursuit
koşmak: to run
bile: even
Her şey seninle güzel, bu toprak bu taş bile
Everything is beautiful with you — even this soil, this stone
her: every
şey: thing
seninle: with you
toprak: soil
taş: stone
bile: even
İçimdeki bu korku, gözümdeki yaş bile
Even this fear inside me, even the tear in my eye
iç: inside
korku: fear
göz: eye
yaş: tear
bile: even
Beklenmedik bir anda ayrılık gelip çatsa
If separation suddenly strikes at an unexpected moment
beklenmedik: unexpected
bir: a
an: moment
ayrılık: separation
gelmek: to come
çatmak: to strike, to hit suddenly
Seninle paylaştığım tek bir gün yeter bana
Even a single day I shared with you is enough for me
seninle: with you
paylaşmak: to share
tek: only
bir: one
gün: day
yeter: is enough
ben: I
Her şey seninle güzel, duyduğum bu ses bile
Everything is beautiful with you — even this voice I hear
her: every
şey: thing
seninle: with you
duymak: to hear
ses: sound, voice
bile: even
Yalnız içtiğim su değil aldığım nefes bile
Not just the water I drink alone, even the breath I take
yalnız: only, alone
içmek: to drink
su: water
almak: to take
nefes: breath
bile: even
Her şey seninle güzel, bu yağmur bu kar bile
Everything is beautiful with you — even this rain, this snow
her: every
şey: thing
seninle: with you
yağmur: rain
kar: snow
bile: even
Yüzümdeki gözyaşının izleri, onlar bile
Even the traces of tears on my face — even those
yüz: face
gözyaşı: tear
iz: trace
onlar: they, those
bile: even
